top of page

DOGVILLE FİLM İNCELEMESİ: MERHAMET AHLAKIN TEMELİ MİDİR?

Quantin Tarantino’nun favori 20 filmi arasında kendine yer bulmuş, Lars von Trier’in yönettiği Dogville, bu zamana kadar izlediğim en ilginç filmler arasında yer alıyor. Film herkese ölmeden önce izlemesini önerdiğim, hem harika bir yönetmenliğe sahip hem de sizi epey düşündürecek bir film. Filmin olayı tekniği değil felsefesi olduğundan direkt konuyu, karakterleri vs. yorumlamaya geçeceğim ancan teknik açıdan da yine ilginç (tiyatroya özgü sahne düzeni, mizahsen olgusu vs.) ve oldukça başarılı bir film olduğunu söyleyebilirim. Etik, felsefe gibi konular üzerine çalışıyorsanız kibir, sorumluluk, adalet ya da insan doğası üzerine, ekonomiyle hemhâlseniz göç ve kapitalizm üzerine, sosyal psikolojiye ilginiz varsa da dışa kapalı komünal grupların iç mekanizmaları üzerine çok farklı kapılar açıyor Dogville.


Filmin konusu kısaca; Amerika’nın Dogville köyü sakinlerinin köye sonradan gelen Grace(Nicole Kidman)’e karşı tutumlarının zaman içerisindeki değişimi, olarak özetlenebilir. Tartışılan birçok felsefi fikrin yanı sıra kapalı bir mekan, tebeşirle krokisi çizilmiş evler, mitolojik isimler, dinsel ve tarihsel göndermeler, kasvet...


FİLMİN SORGULATTIKLARI

1) İncil'in "kötülüğe dayan, onu hoşgör" felsefesi

"Kötülüğe direnme, sana tokat atana diğer yanağını uzat."

Lars von Trier hristiyanlıktaki İsa figürünün hümanizm anlayışına da eleştiri getiriyor. Film, "Sana tokat atana diğer yanağını uzat." felsefesinin suçluyu suçundan vazgeçirmeyeceğini aksine bu tutumun suçu normlaştıracağını ve suçluyu azgınlaştıracağını gösteriyor. Bu konuda filme katılmadığımı söyleyemeyeceğim. Elbette, genel olarak hümanist ve hoşgörülü bir bakış açısı benimseyebiliriz ancan iş suçlara, ahlaksızlıklara geldiği zaman, sosyal yargı gücümüzü kullanmalı, hak edene hak ettiğini vermeliyiz diye düşünüyorum. Aksi takdirde suçlular ve kötü ahlaklılar dizginleşmek yerine arsızlaşacaktır. Hatta kim bilir, belki kurbanlar suçlu görülür! Tıpkı filmde de Grace'e olduğu gibi.


2) Kötüye merhamet edilmeli midir?

Bu soru filmle bilikte benim de yineleyip sorduğum bir soru. Ancak yıllardır bu konuda tam olarak fikrimi değiştirebilmiş değilim. Bu konuyu ilk sorgulayışım "Bir İdam Mahkumunun Son Günü" kitabıyla olmuştu aslına bakarsanız. Soruyu şöyle örneklendirelim: Çocukken ailesinden şiddet görmüş, fakirlik içinde yaşamış ve sevdiği kadın tarafından aldatılmış bir katilimiz olsun. Gördüğünüz gibi bir insanın birçok suç motivasyonu olabilir, bunca paradigma arasında da kaybolmak işten bile değildir. Belki bilinçli belki bilinçsiz olarak; ailesinin, hayatın ve sevgilisinin yaptıkları yüzünden katili affetmeli ve anlayış göstermeli miyiz? Benim bu soruya uzun süredir cevabım : hayır! Herkesin içinde bir iyi vardır ve onu görmek gerekir öyle mi? Kusura bakmayın ama bu kadar Polyannacı olamayacağım. Kurulu bir düzende yaşıyoruz, ahlakın temelini sorgulamadan, olan bu. Ve bu düzene göre kötücül hareketlerde bulunan insan merhamet bulacaksa bile bu kesinlikle belirli bir ölçüde olmalı diye düşünüyorum. Ancak biliyorum ki bu kararı verirken basit dürtülere sahibim, katil benim tüylerimi diken diken ediyor ki bu cevabı veriyorum. Bir hukuk erbabının ise bu işe farklı bakması gerektiğini biliyor ve saygı duyuyorum. Bu yüzden film, Bir İdam Mahkumunun Son Günü ile bir yerde benziyor olsa da tam olarak aynı şeyleri tartışmıyor. Film bu olgunun toplumsal yüzüne daha yakın.


3) İş dünyasında kadın

Çalışma şartları ve iş tanımı belli olmayan, kolayca işe alınabilir ve işten atılabilir bir karakterle karşı karşıyayız. Çalıştığı yerde cinsel taciz ve tecavüzlere uğrasa da kimsenin kendisine inanmayacağı korkusuyla sessizliği tercih ediyor. Bu taciz ve tecavüzlerin farkına varanlar da zaten ondan ya olayın üstünü kapatmasını istiyor ya da ondan daha fazla faydalanmak için bunu kullanıyor. Yasal güvenliği olmadığı gibi mülkiyet güvenliğine de sahip olmayan Grace’i cezalandırmak isteyenler kolayca, tek sahip olduğu şey olan biblolarını kırabiliyorlar. Dogville’de devamlı bir olağan şüpheli olarak yaşayan Grace, bir hırsızlık vakası olduğunda da yine ilk suçlanan isim oluyor. Dahası, önceden gizliden gizliye yapılan taciz ve tecavüzler artık saklanmak zorunda olmayan bir seks işçiliği hâlini alıyor. Dogville’in boynuna tasmayı geçirdiği Grace için ise artık kaçma umudu neredeyse yok.


Filmin sorguladıkları bunlarla da kalmıyor. "Ahlakın temeli nedir?", "Kötülük yapma imkanı olmadığı için iyi kalan insan gerçekten iyi insan mıdır?" gibi daha birçok soru var düşünmemiz gereken.



ALEGORİK BİR FİLM

Amerika’da olan bu köy için yönetmenin Dogville ismini seçmesi de tesadüf değil. Dog’u biliyorsunuz, ville ise fransızcada köy anlamına geliyor. Ancak isim köydeki köpek Musa'dan değil, köyün şeytanlaşmış sakinlerinden geliyor. Filmde elma, 7 biblo gibi daha birçok gönderme var.


Belirttiğim gibi ana karakterimizin adı Grace. Grace’in ingilizcede incelik, zarafet anlamlarının yanısıra başka bir anlamı daha var; rahmet, merhamet. Evet doğru tahmin ettiniz, her kötülüğü affetme eğiliminde olan Grace Hz.İsa’yı temsil ediyor. Grace’in zincire vurulması ile çarmıha gerilme arasında, filmin sonunda Grace ile babası arasındaki konuşma ile de baba-oğul ilişkisi arasında bağlantılar kuruluyor. Ve yönetmen Grace üzerinden hristiyanlara sataştıkça sataşıyor. Ancak Grace sadece bu sembolü taşımakla kalmıyor,işçi sınıfı, ekonomik sebeplerle gelen bir göçmeni ve acımasızca sömürülen bir kadını da temsil ediyor.


Grace’in emeğini satın alan Dogvilleliler, karşılığında ona kalacak yer ve para veriyorlar. Para önceden de kullanılıyordu elbette ama Grace’in gelişi ile bir değiş-tokuş aracı olmaktan çıkarak amaçsızca biriktirilmek istenen bir ürüne dönüşüyor. Grace de saatlerce usanmadan çalışarak biriktirdiği bu paralarla sonunda ne işe bile yaradığı belli olmayan 7 biblo alıyor ve onlara inanılmaz bir şekilde bağlanıyor.


Bu noktada emek piyasada alınıp satılan ve proleteryanın satmaya mecbur olduğu bir ürün olarak ortaya çıkarken Polanyi’nin belirttiği gibi metalaşıyor ve Marx’ın işaret ettiği üzere Ürün-Para-Ürün döngüsü Para-Ürün-Para döngüsüne dönüyor. Böylece paranın tüketim değeri için değil; sadece biriktirmek için biriktirilen bir ürün haline geldiğini görüyoruz.


SONUÇ

Heidegger gibi türümüzün yapacağı en asil hareketin üremeyi durdurmak olduğunu savunmuyorum. Ancak gerçekten de bazı çürüklerin iyileşmeyeceği ve kesip atılması gerektiği açık.


Comments


bottom of page