top of page

KARENİN'İ SEVDİN Mİ: SEVGİ BİR GÖKKUŞAĞI

“Belki de sevemememizin nedeni çok sevmek istememiz gerekirken, kendimizi karşımızdakine verecek yerde ondan bir şey yani aşk talep etmemizdir.”


Ben, çocukluk çağlarımızdan bu yana bizlere çok az sevgi çeşidinin öğretildiğini düşünüyorum. Sanki sevgi hep ana renkler. Sanki sevgi gökkuşağı değil. Grilerim yok sanki benim! İnsanlık hiçbir zaman öyle cam gibi net olamamış ki sevgi olsun! Hem, gerek de yok. Bu kategorizasyon hali bence tamamen öğrenilmiş çaresizlik. Sonra, o adamı sevmek istediğimi kim söyledi ki mesela! Kimin uydurmacası bu romantik dünya?


Söyleyin, kim dedi sevdiğinin yanında heyecanlanırsın diye? Onu görünce göz bebeklerim büyümek zorunda mı ya da terleyecek mi ellerim. Ben ne hissettiğimi hiç bilemedim. Onun için de kesin kategorize edecek miyim? Seviyorum desem yetmez mi? Ya günlük tutmak gibi seviyorsam onu, ya durağa yeni ulaşmışken beklediğim otobüs gelmişçesine seviyorsam? Cebimde unutup sürpriz olarak bulduğum paramsa o benim, arabamın yağmurlu camıysa? Aşkım değilse de, yıllar sonra babama sarılmak gibiyse mesela. Herkes yanlış biliyordur belki de. Belki de sevdiğinin yanında zaman hızlı geçmez, zaman durur belki. Onla olmak keyif değil acı verir belki. Gün batımı değil gün doğumudur belki.


Annenin çocuğuna duyduğu sevgiyle, güneşin yıldızlara olan sevgisini kim ayırdı ki. Kim yaptı tüm bu ayrımları? Hangi parametreye göre ve hangi metadolojiyle! Söyle o zaman bana; neden seviyorsun gün batımını, sıcak bir kahveyi, nasıl seviyorsun anneni? Sevmemek ne gibi hallerde bir seçenek ki zaten? Ben eski bir kitabın kokusu olsam mesela. Sever miydin? Adına ne derdin? Bir adamı kitap sevdiğim gibi seviyorum desem inanır mıydın? Sevmiyorum zaten. Odamı sevdiğimi söylemiş miydim? Mavi duvarları, yalnız anıları, kucaklayıcı ruhu, içinde bir deli kadın! Annem, babam, sıcak çorbam, pembe peluşum. Mürekkebin kağıtta dağılışını sevdiniz mi hiç? Adına ne dediniz? Yaramaz bir çocuğun kafasını sinirle kaşırık okşadınız mı? Kendime olan sevgime ne diyeceğim peki! Her şeyi sevmek güzel de kendimi sevmek neden bu kadar kötü? Ya, Tanrı’yı sevmek? Adına aşk mı desek. Okyanusları severim mesela. Şimdi bana deli mi desek? Biliyor musunuz, nemlendiricimin yüzümde bıraktığı ıslaklığı seviyorum. Bir adamı gülüşlerim gibi seviyorum. Ben hiç sevmiyorum. Ben sevmek ne bilmiyorum! Sabah saatleri, sıcacık yatağım… Yatağıma aşık mıyım? Yatağıma bir yabancıyı yaslar mıyım? Ölen aşklarıma hiç yas tutar mıyım? Aşık mıyım? Aşk nedir bilir miyim? Kim bilmiş ki! Birini seviyorsam, ya arkadaşça ya da romantik olması gerektiğini kim söylemiş ki? Sevgiyi kim bulmuş? Kim parçalara bölüp üzerimize fırlatmış.


Aslına bakarsanız tüm bu sorular umrumda değil. Ben sevmek istiyorum! Özgürce. Ne yaptığıma dair hiçbir fikrim olmadan. İlk adımını atan bir bebek gibi. Okula yeni başlamış çocuklar gibi. Seksek oynayarak! Karşılık da istemiyorum ki ben! Her şeyi tıpkı bir hayvanı sever gibi sevmek istiyorum. Hiçbir soru sormadan, hiçbir şey talep etmeden. Safi kendimi armağan ederek.


Bugün bir kıtabı sevdim. Yarın bir adamı. Öbür gün bir kadını. Evvelsi gün yarını. Biraz Karenin’i seveceğim. Sonra Tolstoy’u evime davet edeceğim. Yatağımda Camus’yla uzanacağım. Kubric’le pazar kahvaltısı. Emre’yle son akşam yemeği, Nisa’yla önü aydınlık bir karanlık gece… Bugün biraz kendimi seveceğim tüm sevgi kurallarına inat. O günahı işleyeceğim. Sevgime kategori koymayacağım. Yarın belki bilirim. Bugün bilmeyeceğim. İçime çektiğim her soluğu seveceğim.


Sevmeyi seviyorum ben!

Comments


bottom of page