top of page

STOACILIK 101: DOĞAYA UYGUN İRADE KAVRAMI

Her türlü kompleks bir kelepçedir ruhuna. Ufuklara açılmak istiyorsak kaybetmek lazım onları. Kabullenmesi lazım insanın, Tanrı olmadığını. Kendisininkinden başka egoları kontrol edemeyeceğini.Ve biliyor musunuz, biraz sevmek lazım kanamayı. Çünkü elbet kanayacaksın bir gün, bir şekilde. Yalnız bunu çilecilik olarak algılamayın.


Ancak görüyorum ki stoacılığın temel kavramlarından olan "kaderi kabulleniş" veya "kabulleniş" çok yanlış anlaşılıyor. Bu yazıda, en yanlış anlaşılan kısmıyla stoacı felsefeye bir giriş yapacağız.


Stoa okulu, Batı fikir dünyasının temel kaynağını oluşturan Antik Yunan kültürünün belli başlı düşünce okullarından birini oluşturur. Stoa Okulu, M.Ö. 300 tarihinde Kıbrıslı Zenon (M.Ö. 336-264) tarafından Atina'da kurulmuştur. Okulun öğrencileri başlangıçta "Zenoncular", sonraları ise okulun bulunduğu yerin adına istinaden "Stoacılar" adıyla anılmışlardır.



sütunlu galeri
stoa

Yunancada "Stoa Poikile", Türkçede "kemeraltı", "revak" ya da "sütunlu galeri" denen bu yerde Zenon'un bir aşağı bir yukarı yürüyerek öğrencilerine dersler verdiği ve bu nedenle burada ders dinleyen öğrencilere Stoacı denildiği kaynaklarda belirtilmektedir.


Hepiniz özellikle son stoa dönemi felsefesini Senece, Epictetos, Marcus Aurelius gibi ünlü filozofların isimleriyle duymuşsunuzdur. Biz bu döneme "Roma stoacılığı" veya "İmparator stoacılığı" da diyoruz.


Marcus Aurelius

Stoa öğretisi hem kendi döneminde hem Rönesans döneminde ve hem de çağdaş denemde etkilerini sürdürmüş hatta Montaigne, Descartes ve Pascal gibi filozoflara esin kaynağı olmuştur.


Stoa felsefesi aslında "erdemin mutluluk için yeterli olduğu" yargısına dayanıyor. Buna göre, bir bilge talihsizliklere karşı duygusal olarak dirençli olacaktır.







DOĞAYA UYGUN İRADE

Bu mevzuyu şöyle basit bir örnekle anlatmak istiyorum. 3 birey seçelim ve bunlardan birinin atlet, diğerinin bir çocuk, ötekininse bir bebek olduğunu düşünelim. Söz konusu olgumuz ise "koşmak" olsun. Elbette atlet bu görevi layıkıyla yerine getirirken çocuk belki koşamayacak, bebek ise kesinlikle koşamayacaktır değil mi? Stoacılık der ki: kabullen. Yalnız burası epey yanlış anlaşıldığını düşündüğüm bir nokta. Kabullenmek ve boyun eğmek farklıdır. Stoacılık boyun eğmeyi kesinlikle savunmaz. Kaderi kabullen der, ona boyun eğ değil. "Bebeksen, sen de emekle o zaman, çocuk musun yürü bakalım!" der stoa felsefesi. Koşamıyorsun diye yerinde saymanı söylemez.


Burada olay doğanı kabullenmek ve ona uygun irade ortaya koymaktır. Sonuçta koşamamak bebeğin doğası, değil mi? Ancak bebeğin hiçbir harekette bulunmamaktansa yapabileceği koşmaya en yakın şey olan emeklemeyi seçmesi de doğaya uygun irade göstermektir. Ve bu örnekte 3 subjenin de doğası dolayısıyla gösterdikleri irade, aldıkları kararlar ve aksiyonlar farklıydı. Eğer doğasında koşmak olmayan çocuk, koşmayı deneyip deneyip başarısız olup, oturup ağlasaydı işte bu kaderine boyun eğmek olurdu. Ve bu stoacılığın hiç de istemediği bir şey. Yani başına gelenler elinde değildir ve kabullenmek gerekir ama bunlara karşı vereceğin tepki elindedir, bu şansı da iyi kullanmak gerekir. Kabullenememekle zaman harcamamak gerekir.



“Böyledir bu iş. Yaşamak ertelendi mi hızla akar geçer. Her şey yabancıdır bize Lucilius. Bizim olan bir tek şey var: Zaman… doğa yalnız bunu; bu tek, kaçıcı ve kaygan şeyi bizim ellerimize vermiş ama onu da her isteyen alıyor bizden.”
"Çoğu kez birbirlerine öylesine karşıt olan Epikurosçular ve Stoalıların ortak bir istenceleri vardır: doğayla uyumlu yaşamak."

"Öyleyse bilge kişi, çılgın dalgaların çarpışı karşısında kıpırtısızca duran büyük bir burun gibidir, her şeye yüreklice göğüs germekten gerçek bir mutluluk duyar; olayları kabul etmeyen, kendini evrenden dışlayan kişi, tıpkı bedenin geri kalanından ayrık olarak uzanmış, kesik bir el, kesik bir baş gibidir. Acının ve ölümün bu küçümsenişi, Stoa felselesinin en tanınmış yönünü oluşturur."


Bu alıntı bana "acı" kavramını düşündürtüyor. Bu zamana kadar hep "geçmesini", "geçirmeyi", "yenmeyi" beklediğimiz, öyle öğretilen o kavram. Nedense acılar hep bir savaş olarak resmedilir. Oysa insan bilmeli ki, kazananın kaybedeceği bir savaş bu. Kendinle savaşmak bu. Bırak, acılarını yenme mesela. Defter tut onlara... Yalnızlığını acıyla paylaş arada.


Elbette stoacıların tek konusu "kader ve irade" değildir. Onlar metafizik, fizik, tutku, aşk, etik ve intihar gibi birçok konuyla daha ilgilendiler. Sadece benim çok benimsediğim ve herkesin bilmesini istediğim noktasıydı bu yazıdakiler.


Stoacılık epey kabaca "sükut altındır" felsefesidir. Ağlama ya da çırpınma! Sükuneti bul.


Başlarda yazdığım bir şeyi hatırlıyor musunuz? Biraz sevmek lazım kanamayı.


ความคิดเห็น


bottom of page